11 Eylül 2009 Cuma

çocukluk işte...

yağmur yağıyordu dışarda, öğlenki rezil rüzgardan sonra ilaç gibi gelmişti bu yağmur. tabi yağmurun yağmasıyla benim görev de başlamış oluyordu. çatının aktığı yere banyodan kovayı getirip koyduktan sonra, görevimi eksiksiz yapmanın bilinciyle vakur bir şekilde sobanın yanındaki yarısı sobadan dolayı sararmış olan minderimin üzerine oturdum.

elimde, yusuf tavaslının o dönem bestseller olan dualı namaz hocası isimli kitabı vardı. okuyup, akşam babama anlatacaktım özetini okuduklarımın ama bi türlü öğleden önce yaptığımız maçta attığım gol gitmiyordu aklımdan. sürekli o golü düşünüyordum, diğer arkadaşlarımın da, o an o golü düşündüğünü düşünüp gülümsüyordum. harika gidiyordu maç, bir de rüzgar çıkmasaydı iyi olacaktı ama, en azından ben golümü atmıştım.

Çetin geldi gözlerimin önüne sonra, yan komşumuzdu çetin ve kardeşi Koray. Koray tam bi molozdu ama çetin iyi futbol oynardı, kapılarımızın arasında en fazla kırkbeş santim olmasına rağmen her maçımız mahalle maçı olurdu çetinle ve hep rakip takım kaptanları olurduk. ne zaman bana çalım atsa hırsla pozisyonun devamında faul yapardım. bilmediğim için pek futbolu, çok çalımlardı beni çetin ve çok dayak yerdi benden zavallı.

Gerçi mahallenin bütün çocuklarını döverdim ama çetine özel bi ilgiyle yaklaşırdım. Sanırım çetinin dayısının almanyadan ona getirdiği oyuncakların, çocuğun yediği dayaklarla doğrudan ilgisi vardı.

1 yorum: