10 Eylül 2009 Perşembe

misafirim var...

buğra aradı o gün, -ortak akşam sizdeyiz dedi. memnuniyetle dedim, -gelirken cevizli baklava alın köşedeki büfeden. ramazan günüydü, iftardan 2 saat sonra geldi buğra ve eşi nilay. özlemişim buğrayı, severim kendisini. O ki; sümela manastırının duvarlarına “buğra buradaydı.” yazacak kadar bu memleketin evladıdır. oturduk meyve yedik, paranın satın alamayacağı şeyler üzerine sohbet ettik, çay içtik. Özlemiştim buğrayı, hasret giderdik.

sonra kapı çaldı, serap, ali ve mehtap ellerinde bi paket güllaç, 3 tane pide kapıda bekliyor. Tam buyur edecektim içeri serapın omuz darbesiyle sendeledim. Oturduk meyve, çay sohbet seremonisine girdik. Masada bir tek desmond david hume eksikti Allah sizi inandırsın. Keyif aldığım ender akşamlardan biriydi o gece…

buğralar saat 01.00 gibi kalktılar, ısrar ettim –sahur yapalım beraber diye ama kalmadılar. Uğurladım onları, sıgaramız bitmişti ve herkes birbirinin gözünün içine bakıyordu. Benim kafam rahattı kitaplığımdaki modern psikoloji tarihi kitabının arasına 1 tane zulaladığım içim.
Kafası rahat olmayan arkadaşları; kardeşim ahmetin -arabada yedek paketim var, onu alıp geleyim sözleri adeta çılgına çevirdi. Herkes birbirine sarılıp kucaklaştı, bayram sabahı heyecanı hakimdi ortama, sıgaralar içildi, halaylar çekildi, sıra geldi sahur sofrasına.

Serap ve öznur sofrayı hazırlarken, serapı gözüne mısır unu ilişince bir Trabzonlunun huzurunda kuymak yapma görevi verildi bana. Daha önce de yapmıştım ve beğenilmişti ama, o gün okula beslenme çantasında bile kuymak götüren birinin olması tedirgin etti beni.

Büyük bir özveriyle yaptığım kuymak, toplumun her kesiminden büyük teveccühlere mahzar oldu. Ne koyuyorsun içine, nasıl bu kadar güzel oluyor diye tarifini soranlara ise; bir tutam sevgi, biraz köy peyniri, az da hoşgörü ve tereyağı ile un ve bir de 1 bardak su diyorum.

Bir gün herkesle kuymak yemek ümidiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder